İnsanlık tarihi boyunca tüm toplumları doğrudan ilgilendiren konular arasında en çok konuşulanı belki de HIV olmuştur. Virüsün sosyal, ekonomik ve tüm diğer boyutlarını göz önünde bulundurduğumuzda ise bu haklı şöhretine pek şaşırmayız.
Sonuçlarını aşağıda paylaştığımız bir araştırma, HIV’in henüz başlarında olduğumuz 2000’li yıllarda dünya ekonomisine maliyetini ortaya çıkardı ve yeni tartışmalara yol açtı.
Uluslararası HIV gündemini ve bilimsel yayınları yakından takip eden, Türkiye'nin güvenilir #hivbilgisi sağlayıcısı Kırmızı Kurdele İstanbul ekibi olarak istikrarla sürdürdüğümüz yayınlarımızda bu kez, HIV’in dünya ekonomisine, yani aslında hepimize olan maliyetini ele alıyor ve verileri konuyla ilgilenen herkesin faydasına sunuyoruz.
İyi okumalar.
Geçmişte HIV'i ciddiye almamanın ve yok saymanın maliyeti, yarım trilyondan dolardan fazla!
Küresel çapta etkili olan HIV salgınının uzun dönem maliyetini analiz etmek üzere yapılan bu çalışma, sadece 2000 yılından bu yana, enfeksiyonla mücadele için harcanan tutarın yarım trilyon doların üzerine çıktığını ortaya koydu. Yani fatura bol sıfırlı!
Araştırma sonucunda belirtilen rakamlara göre, 2000 ile 2015 yılı arasında, tanılama, tedavi ve korunma yöntemleri için yapılan harcamalar toplamının 562.6 milyon dolar olduğunu gösterdi. Bir diğer ilginç veri ise sadece 2013 yılında, yıllık küresel maliyetin 49.7 milyon dolara fırlamış olması.
“HIV/AIDS ve Sağlık Harcamaları: 188 Ülkedeki Yerel Sağlık Harcamaları ve Gelişim Yardımı, 1995-2015” isimli bu yeni çalışma, tıp alanındaki gelişmeler ve akademik çalışmalara ait makalelerin yayınlandığı en saygın mecra olan The Lancet isimli sitede, 17 Nisan 2018 tarihinde yayınlandı.
Araştırmaya göre gelir düzeyi düşük ülkelerde kişi başına yapılan yıllık sağlık harcamaları sadece 100 dolar seviyesinde kalırken, gelir düzeyi yüksek ülkelerdeki kişi başına yapılan sağlık harcamaları ise 5.000 dolar seviyesine kadar çıkıyor. Ve işte bu devasa fark da, araştırmanın ana konusu ve sonucu olan yüksek tutarların oluşmasında en büyük etkenlerden biri olarak kendini gösteriyor.
Konu tüm dünyayı etkileyen bir enfeksiyon olduğunda, kimin HIV pozitif ya da HIV negatif olduğundan bağımsız olarak hepimizi ilgilendirir bir hale geliyor. “Son 50 yılda, sağlık harcamaları gelişigüzel bir oranda artış gösterirken, bu oran çoğu zaman ekonomik büyüme rakamlarını da geçmektedir” diyen araştırmacılar, sözlerine şunları ekliyor: “Küresel ekonominin bir parçası olarak sağlık harcamalarında doğal bir artış söz konusuyken, bu artış içerisinde farklı hastalıklar için yapılan harcamalardaki farklılığı ve dengesizliği de görmüş olmak, bize gerçekten önemli bir veri de sağladı”.
Araştırmaya 63 ülkeden 256 araştırmacı dahil olmuş ve araştırmada ülkelerin kendilerine ait yayınladıkları raporlar, çevrimiçi veri tabanlarından alınan sonuçlar, uluslararası dernek ve oluşumların yaptıkları projelerden alınan sonuçlar gibi HIV ve AIDS için yapılan harcamaların listelenebileceği 5385 veri göstergesi analiz edilmiş. Sonuçlardan anlamlı çıktılar alabilmek için ise bilimsel olarak güvenilirliği en yüksek düzeyde olan Spatio-Temporal Gaussion - Süreç Regresyonu (STGP) adı verilen analiz metodu kullanılmış.
Araştırma raporlarına göre, gelir düzeyi düşük ülkelerle gelir düzeyi yüksek olan ülkeler arasındaki sağlık harcamaları farkı, küresel düzeydeki sağlık harcamaları miktarını da arttırıyor. Buna ek olarak, gelir düzeyi farklılıkları da, ülkeler arası destek harcamlarının da miktarını arttırmaktadır. Sahra altı Afrika 24.4 milyon kişi* ile, dünyadaki en büyük HIV pozitif nüfusuna sahip bölge ve bu bölge gelir düzeyi yüksek ülkelerin destekleriyle ayakta kalıyor. Güney Asya’da da aynı şekilde, görece daha varlıklı ülkelerin yüksek oranda destekleri söz konusu. Ülkelerin birbirlerine hem gelişim hem de destek anlamında yaptığı yardımlar, tüm HIV/AIDS harcamalarının %64’ünü oluşturuyor.
*2015 yılı sonu itibarıyla
Washington Ünivertitesi’nde Sağlık Muhasebesi ve Değerlendirme Enstitüsü yöneticisi olarak çalışan Dr. Christopher Murray, sağlık alanı yayınları yapan saygın web sitesi Medical Xpress’e verdiği röportajda konu ile ilgili olarak, şunları söyledi: “Bu araştırma, belirli bir hastalığa özel olarak yapılan harcamaları ve ayrılan kaynakların takibine yönelik önemli bir adım niteliğinde ve aynı zamanda sağlık alanında yapılan harcamalardaki büyümeye neden olan itici güçlerin de tanımlamasını ve buna uygun politikaların analizini mümkün kılıyor” Sağlık harcamalarının kapsam ve karakteristiği üzerine daha önce de farklı araştırmalar yapıldı. Fakat bu çalışma, öncekilerden farklı olarak daha geniş bir coğrafik alanda, toplamda 188 ülke üzerinde yapılmış. Böylelikle salgının etki alanının doğru tanımlanmış ve sonrasında toplanan veriler ile 2000 yılından bu yana enfeksiyonun dünya genelinde bir bütün olarak yarattığı mali etkiyi ölçme ve daha doğru analiz edebilme şansı yakalanmış oldu. Elde edilen bu verilerin, ülkelerin sağlık bütçelerini daha akılcı biçimlerde kullanarak, daha fazla insana tedavi hizmetleri eriştirilmesine katkı sağlaması umuluyor.