Çalışmalarımıza başladığımız günden beri düzenli #hivbilgisi yayınları sürdürerek ve doğru bilgiyi, kolay anlaşılır bir dille dolaşıma sokarak, HIV hakkında üretilen ve inanmaya devam edilen efsanelerin sona ermesinde önemli bir rol üstlenmeye çalıştık. Çünkü damgalama ve ayrımcılığın şiddetine ve yarattığı sorunlara karşı yürütülecek mücadelede başvurulacak en büyük gücün bilgi olduğuna inandık ve bu inançla Dünya HIV çevresindeki bilimsel çalışmaları, güncel kaynakları, kampanyaları, yabancı dillerdeki kaynakları ve yazılan her şeyi takip ettik ve uluslararası işbirlikleri, partnerlikler geliştirdik.
İki yılı aşkın zamandır kesintisiz sürdürdüğümüz bu çalışmalar boyunca başvuru kaynağı olarak takip ettiğimiz, partneri olmaktan ve logosunu anasayfamızda, diğer uluslararası partnerlermizle birlikte görmekten mutluluk duyduğumuz kaynakların başında ise NAM - AIDSmap geliyor. HIV bilgisi blogumuzda bu kez, NAM - AIDSmap yönetcisi, adı sayfalarımızda daha önce de geçen aktivist dostumuz Matthew'in hem kişisel deneyimleriyle, hem de uzun yılların birikimiyle kaleme aldığı harika bir damgalama yazısını, biraz da provakatif bir başlık atarak paylaşmak istedik. Matthew'ın bu duygusal yazısını seveceğinizi ve damgalamaya karşı mücacelemize katılmaya her zamankinden daha da gönüllü olacağınızı umuyoruz. İyi okumalar. www.kirmizikurdele.org #hivhakkindahersey #hivindogrusu Haydi HIV’e karşı birlikte mücadele edelim ve damgalamayı bitirelim Yazan: Matthew Hodson @Matthew_Hodson Çeviren: Kırmızı Kurdele İstanbul çeviri takımı Hatırlıyorum da, biri bana bir gün, HIV taşıdığını ve fazla zamanı kalmadığı için korktuğunu söylemişti. Sımsıkı sarılmış ve sabahın ilk ışıklarına kadar sohbet etmiştik. Bir sonraki yıl, o kişi ne yazık ki savaşı kaybetmişti!
Karşımdakinin HIV pozitif olduğunu bilerek cinsel ilişkiye girdiğim ilk zaman, kendisi hakkındaki bu gerçeği söylemiş olmasından dolayı içimde bir rahatlık hissi olduğunu hatırlıyorum. Aramızdaki ilişki güven üzerine kurulmuştu ve ben de cinsellikte korunmanın pazarlık konusu olmayacağını bilecek kadar aklı başındaydım. Korunmuştuk ve korkulacak bir durum yoktu!
HIV pozitif biriyle bilerek çıkmaya başladığım ilk zamanlarda, o daha bana kendi sağlık durumu hakkında bilgi vermeden ben zaten durumu anlamıştım. Ve ben, ona bu durumun çok normal olduğunu, HIV pozitif olmasının aramızdaki duygulara engel olamayacağını söylemekte sabırsızlanıyordum.
O günlere dönüp baktığımda, insanların HIV’e ilişkin damgalama hakkında konuştuklarını hiç hatırlamıyorum. Demek ki, kesin tedavisi mümkün olmayan ve çoğunlukla erken dönemde acı dolu bir ölümle sonuçlanan bir hastalığın korkusunun yanında damgalanma pek de önemli bir konu değilmiş. Zaten hepimiz hayatta kalma mücadelesi veriyorduk.
Ben HIV pozitif olduğumu öğrendikten sonra, çevremdeki insanların buna tepkisi bazen nezaket, bazense tam bir saldırganlık oldu.
Son zamanlarda bana, damgalamanın artıp artmadığına dair fikirlerim soruluyor, buna dürüst bir cevap vermem gerekirse: Bilmiyorum!
Ancak açık olmak gerekirse, etkili bir HIV tedavisinin olmadığı eski zamanlara göre, mücadele ve merhamet duygumuzun kaybolduğunu söyleyebilirim. O günlerde AIDS, bizleri bir şekilde bir araya getiren ve birlikte omuz omuza mücadele etmemizi sağlayan, her gün bir arkadaşımızı yok eden bir hastalıktı. O dönemde, LGBTİ toplumundaki gay, lezbiyen, trans bireylerin ve hatta heteroseksüellerin de bir araya gelip, yanyana durup, birbirlerine nasıl destek olduklarını hatırlıyorum. Açıkcası, o günlerdeki bu dayanışmanın da hakkını vermem gerekir!
Şimdiyse, ölüm korkusuyla tetiklenen yaşama ümidimizle yarattığımız o mükemmel dayanışma ve çaba, eski nesilden yeni nesile, yani yeni tanı alan bireylere anlatarak aktardığımız bir şehir efsanesi haline gelmiş durumda.
Şunu unutmayalım: Eğer HIV ile yaşayan bir bireyseniz, o ya da bu şekilde, damgalamaya maruz kalmamanız mümkün değildir; er ya da geç bir gün buna maruz kalırsınız. Belki düşüncesiz bir arkadaşınız patavatsızlık yapar, belki bir arkadaşlık sitesinde konuştuğunuz kişiden blok yersiniz ya da okuduğunuz bir yazının altında HIV’le ilgili ağzından salyalar akan bir yorum okursunuz ve moraliniz bozulur.
HIV’le yaşayan bireylerin sayısı artıyor olsa da, damgalama azalmıyor. Günümüzdeki tedavi HIV pozitif bireylerde, normal bir yaşam beklentisi yaratmasına rağmen, bu damgalanma azalmayacak da! Her ne kadar, ilaç kullanımı sayesinde viral yükümüz belirlenemeyen düzeye inip, artık virüs bulaştırma riskimiz sıfır olmuş olsa ve normal bir yaşam beklentisine sahip olsak da, içimizde hala HIV’le yaşayan diğer bireyler hakkında endişe ve korku bulunmaya devam ediyor.
Eğer bir birey, HIV’le yaşayan bir bireyle cinsel ilişki yaşamayı reddediyorsa bu, kişinin HIV konusunda kendi kararı olmasının ötesinde daha çok cehalet ve önyargı ile ilişkilidir. Çünkü damgalama, sizi HIV’den korumayacağı gibi, aslında HIV için daha çok bulaşma ve hayatta kalma alanı yaratmaktadır. Yani damgalama ve ötekileştirmeyle, farkında olmadan, HIV’e destek olmuş olursunuz!
HIV ile yaşayan bireyleri damgalayarak ve ötekileştirerek, çevrenizde yarattığınız korku ve çekince ortamı dolayısıyla insanların test yaptırmalarına, eğer HIV pozitiflerse, tedaviye başlayıp sağlıklı bir yaşam süremelerine ve hatta başkalarına bulaştırmalarını önlemelerine engel olursunuz. Damgalama ve ötekileştirme, bireylerin HIV taşıyıp taşımadıklarını anlamalarını ve geçmişte yaşadıkları şüpheli ilişkileri gözden geçirmeleri karşısında büyük bir engel. İşte tam da bu yüzden, altı üstü bir virus olan HIV’e yüklenmiş bunca ahlaki ve insanı anlamı bir yana koyup, cehaleti ve cehaletin yarattığı korku ortamını yok ederek, HIV’e ilişki damgalamayı sonlandırmamız gerekiyor.
Damgalamayı sadece kendi zihninizden ve dilinizden kaldırmanız yeterli değil. Aynı zamanda, HIV statüsü ne olursa olsun, çevremizdekilerin doğru tutum ve davranış ile ortak dil geliştirmesi ve ortak hareket etmesini sağlamaktan da sorumluyuz. Cinsel yönelimi veya cinsel hayatındaki deneyimleri ne olursa olsun, herkesi bilinçlendirmek ve doğru olanı anlatmakla mükellefiz. Unutmamalıyız ki, HIV’e ilişkin damgalamaya karşı mücadele etmek demek, daha güçlü ve kucaklayıcı bir topluluğa sahip olmamız anlamına da gelecektir.
Bu yüzden, sevgi ve dayanışmanın nefreti yeneceğine olan güçlü inanca bağlı kalmamız, her zamankinden çok ama çok daha önemli.