top of page

Aktivist Silvia Petretti'den ilham verici bir öykü; HIV ile 19 yıl

Güncelleme tarihi: 8 Mar 2019


Aktivist Silvia Petretti'den HIV ile yaşanmış 19 yılın ilham verici öyküsü.


Bugüne kadar HIV konusunda kaydedilmiş tarihi başarıları, güçlü ve inatçı HIV aktivistlerinin çabalarından bağımsız değerlendiremeyiz.


Pek çok uluslararası toplantıdan tanıdığımız Silvia Petretti, o güçlü ve inatçı aktivistlerden biri.


50 yaşına girdiği bu yıl aynı zamanda HIV ile birlikte geçirdiği 19. yıl olan dostumuz Silvia'nın önce kendi blogunda, daha sonra Huffpost'ta yayınlanan bu ilham verici ve teşvik edici yazısını, sadece HIV pozitifler için değil, yaşantısının herhangi bir bölümünde, herhangi bir sebepten ötürü ötekileştirilmiş, ayrımcılığa maruz bırakılmış herkes ve aktivizm çalışmalarımıza destek olan, olmak isteyen tüm dostlarımız için paylaşıyoruz.


Yazıyı okuduktan sonra Silvia'ya iletmek istediğiniz düşünceleriniz, duygularınız olursa, bize iletebilirsiniz. Kendisine aktarmaktan keyif duyarız.


iyi okumalar.

 

Sevgili HIV,


Bugün itibariyle 19 yıldır beraberiz. Ayrıca bu yıl 50 yaşıma bastım.


Hayatımın senin ekseninde şekillendiğini yadsıyamam. Beni pek çok yöne sürükledin. Seninle yükseldiğimi de hissettim; alçaldığımı da.. Fakat kendimi hiçbir zaman 19 yıl önceki kadar yalnız ve zarar görmüş hissetmedim. Ama bugün baktığımda şunu görüyorum: sen benim harika insanlarla tanışmama vesile oldun; artık korku, acı, hastalık ve utanç yerine kendimi yükselmiş, dirençli ve gelişmiş hissediyorum.


Bildiğin gibi röportaj verdiğim zamanlarda beni en çok sinirlendiren “HIV virüsünü nereden kaptınız?” sorusu oluyor. Sinirleniyorum, zira gazetecilerin aslında bu virüsle ‘nasıl’ enfekte olduğumla ilgilenmediklerini biliyorum. Onların amacı cıvık bir hikaye ortaya koyup, beni bir kurban ya da pervasız bir fahişe olarak göstermek.


Fakat olayların neden başımıza geldiğini irdeliyor olmak bence önemli. 70’li ve 80'li yıllarda orta sınıf bir ailenin bir çocuğu olarak İtalya’da büyüdüm. Babam öğretmen, annem arkeologdu. İleri görüşlü ve eğitimli insanlardı. İtalyan Komünist Partisi ile oldukça haşır neşir bir hayatları vardı. Bana adalet için mücadele etmenin önemine dair sarsılmaz bir inanç aşıladılar. Bunun için onlara minnettarım.


Yine de onların dünyanın en harika ebeveynleri olduğunu söyleyemem. Beni sevmedikleri veya sevmeyi denemedikleri için değil. Onlar yalnızca, bir çocuğun ihtiyaç duyabileceği besleyici ve duygusal istikrarı sağlayabilecek donanıma sahip değillerdi. Bunun onların kişisel bir kusuru ya da zaafı olduğunu düşünmüyorum. Bunun sebebi bence onların neslindeki birçok insanda olduğu gibi savaş döneminde büyümüş olmanın sebep olduğutravma ve derin yaralar. Annem annesini 9 yaşındayken kaybetmiş; hem de 1945 yılında savaşın sonra ermesine birkaç gün kala kurtarma operasyonunun bir parçası olarak Amerikalıların sivilleri bombalaması sırasında.. Babam orduda görevli olan dedemi 16 yaşına çok az görmüş, savaş sonrasında da yıllarca savaş suçlusu olarak hapiste yatmış.


Çocukluğum boyunca onların Nazi işgalinde, faşist bir rejimde ve savaş devam ederken büyüyor olmanın nasıl bir his olduğuna dair konuşmalarına tanık oldum: korku, kasvetli sessizlikler, kara gömlekliler, açlık, terör ve yahudi arkadaşlarının kaybolmalarına dair anlattıkları, benim en çok duyduğum şeylerdi.


Savaş sona erdikten sonra, üniversiteden mezun olmuşlar ve hemen evlenmişler. Fakat her ikisinde de manik depresyon ve anksiyete bozuklukları varmış... Özellikle Annem 60’ların ve 70’lerin psikiyatri anlayışı içerisinde akıl almaz uygulamalara maruz kaldı. İzole bir koğuşta yattı, kendisine elektroşok uygulandı; hatta zihninde durgunluk yaratacak kadar sert ilaçlara maruz kaldı. Annem cinsiyetçi normlara uygun hareket eden bir kadın değildi; işte tam bu yüzden cinsiyetçi psikiyatri dünyası anneme karşı çok acımasız davrandı. Çocukları olarak hem ben hem de erkek kardeşim elimizden geldiğince idare etmeye çalıştık. Ebeveynlerim kötü insanlar değillerdi, sadece bizi koruma, bize rehberlik etme ve bizimle çocukları olarak iletişim kurma açısından yeterince donanıma sahip değillerdi.


Bütün bunlardan ötürü, depresyon, güvensizlik, düşük benlik saygısı gibi olgularla boğuşmuş olmam ve ağır uyuşturucular kullanıp seksle çok erken yaşta tanışmış olmam şaşırtıcı değil.


Bunları anlatmamın nedeni asla kendimi acındırmak değil. Amacım yalnızca benim ve başkalarının başına gelenleri farklı bir açıdan ve tarihi bir perspektiften anlatmak. Depresyonla savaşan ve kendine güveni sıfırlanmış bir genç kız için 1980’li yıllarda İtalya gibi cinsiyetçi bir ülkede yaşamak felaketin tarifiydi. Genç bir kadın olmak kurtarılmış ve sekse daima hazır olmak şeklinde algılanmak demekti. Ancak güç dengesi sizin aleyhinize işliyordu. Prezervatif talep ettiğiniz noktada eğlenceyi berbat etmekle suçlanıyordunuz. En kötüsü de size fahişe yaftası yapıştırılıyordu. Kazanmanıza imkan yoktu. İşlerin şu anda da daha iyi bir noktada olduğundan emin değilim.


Son zamanlarda bu durumlar hakkında epeyce kafa yoruyorum. Havadaki faşizm kokusu fakirlere karşı “tasarruf tedbirleri”, mültecilere karşı düşmanlık, Suriye’de kışkırtılmış bir savaş şeklinde vücut buluyor. Tıpkı zamanında Dover’de yaşanan kanlı savaşlar gibi bölüm bölüm bu trajediye şahitlik ediyoruz. Savaştan, yoksulluktan, şiddetten kaçmaya çalışan mültecilerin süregelen travmasını ve bu insanlara yardım etme konusunda ne kadar aciz kaldığımızı düşünmekten kendimi alamıyorum. Ayrıca travmanın bir nesilden diğerine nasıl aktarıldığını da düşünüyorum. Akıl sağlığımla mücadele etmeye devam ediyorum; depresyon dalgalarını geçiştirmeye çalışıyorum. Tüm bu çabamın beyhudeliğini bana anımsatan sesi ise duymazlıktan geliyorum.


Ama sevgili HIV, sen benim gücümün ve esnekliğimin aynasısın. Ölümlülük ve kırılganlıkla yüzleşerek ailemden dahi görmediğim dayanışma olgusunu geliştirdim. Direnç gösteren küresel aktivizm topluluklarıyla bağ kurarak güçlendim. Öğrendiğim en önemli şey HIV ile yaşamın izole bir yaşam olmaması gerektiği oldu.


Bugün birçok genç HIV’e karşı korunmasız. Zira depresifler ve bununla baş edemiyorlar. Seks kolay bir konfor alanı olabilir. PrEP gibi HIV önleyici tüm araçları kullanmalıyız. LGBT topluluğuna dair olan kişilerin psikolojik problemleri ve onların uyuşturucu problemleri de ne yazık ki görmeden geliniyor.


Geçen hafta bir kadın grubuyla HIV ve akıl sağlığı ve çeşitli hizmetlere ulaşma konularına dair paylaşım faaliyetinde bulundum. Şahit olduğum şeyler cinsel şiddet, HIV, akıl sağlığına dair ciddi problemler ve sefaletti. Bu kördüğümü nasıl çözebileceğimden açıkçası emin değilim. Bu yalnızca HIV tedavisi ilaçlarına (ART), sağlık hizmetlerine veya belirlenemeyen virüs yüküne erişmekle ilgili değil. Bu; barışı, güvenliği ve adaleti de tesis etmekle ilgili bir durum. Bunun anlamı; ihtiyacı olanlara barınma imkanı tanımak ve bu insanları destekleyici bir refah sistemi kurmak. Bu; ancak faşizmin bir daha yükselmemesini sağlayacak; saygının ve merhametin hüküm sürdüğü bir dünyayla mümkün.


*Bu yazı öncelikle Silvia Petretti’nin kendi blogu olan The Diary of a HIV+ Activist sitesinde daha sonra ise 29/08/2016 tarihinde Huffpost’da yayınlanmıştır.













www.kirmizikurdele.org #hivhakkindahersey

bottom of page